Hayvanlarla ilgili belgesellerde seyredersiniz. Bakarsızınız bir dişi aslan, sırf aç olduğu için, bin bir zahmetle bir av yapar. Ama arkasından hiç hesapta olmayan olaylar başına gelir.
Başta başka aslanlar kokuyu almıştır. Ortada hazır bir av varken ne gerek var zahmet çekmeye?
Öte yandan bir sırtlan sürüsü belirivermiştir. Kartallar ve akbabalar da yukarıdan fırsat kollamaktadır.
Sonuç ortada…
Kime niyet kime kısmet!
Avcılardan da dinlemişimdir…
Avladıkları avlar bazen kurdun kuşun, bazen de başka birilerinin eline geçebilirmiş.
Ani sel baskınları da ilginç olaylara sahne olmaktadır.
Bir bakmışsınız, bilinçsizce yamaç yerlere istif edilmişkereste yığınını sel sürüklemiş. Ama derenin aşağı kısmındaki kişiler ya da sahil kenarındakiler, kütük kapma yarışı içersine girmişler.
Bir deprem ve yangın esnasında da ilginç manzaralarla karşılaşmak mümkündür.
Meselâ ilk soru şudur:
Yardıma ilk kim koştu?
Çünkü bu iş, bazı çevreler tarafından bir “av” olarak görülür. Kimi reklamını yapmaya çalışır, kimi sonunda oluşacak olan yeniden yapılandırma işinde ihale kapma plânları yapar, kimi de seyreder… En vahim olanı da “ödül alacak pozlar çekme”yarışıdır.
Maalesef, günümüz medyacılığı ve bunların habercilik mantığı bu tip gaddarlıklar üretmektedir. Kendi yakınları bile olsa, yardım etmek bunların akıllarının ucundan geçmez. Bu materyalist ve kapitalist eğitim, her şeyi satılık bir değer olarak zihinlere yerleştirmek suretiyle, onları böyle acımasız ve ruhsuzyapmıştır.
Bununla birlikte, samimi davrananlar da yanlış anlaşılmaktan ve zarar görmekten kendisini kurtaramayabilir.
Bakınız, nasıl?
Diyelim ki birisi, iyi niyetle, bir kavgayı ayırmaya çalışıyor. Bu gibiler, bir anda kendilerini kavganın içinde bulabilir. Böyle durumlarda kavgayı çıkaranın da, bu işte çıkarı olanın da kim olduğunu anlamak zordur.
Bu şartlar altında olayları analiz edip suçluyu ve suçsuzu ortaya çıkarmak, o kadar kolay olmayabilir. Hatta kurunun yanı sıra yaşın da yandığı olur.
Üniversite yıllarında, bir fakülte takımında futbol oynayan birisini tanırdık. Bunun bütün hüneri, maç esnasında, rakip takımdan saf dışı etmek istediği kişiye, hakemin görme ihtimalinin zayıf olduğu bir noktada tekme atmak ve ondan önce de yere yatıp sızlanmaya başlamaktı. Bütün mesele, hakemi yanıltıp kırmızı kart gösterilmesini sağlamaktır.
Artık seyirci desteği de hazır…
Yuhlar ve cezalar haksız yere tekme yiyene!
Aileden tutunuz, sokaklara, işyerlerine, okullara, her türlü resmi ve gayri resmi kurumlara kadar bütün sosyal hayatta bu tip örnekleri fazlasıyla görmek mümkündür.
Şimdi yüksek sesle sormak lazım…
Bu yanlış algılama ve algılatmaların üstesinden nasıl gelinecek?
En başta, aklımızla birlikte, duyularımızı çok iyi eğitmekzorundayız.
Ayrıca bilgisizliklerin, tedbirsizliklerin, savaşların, hurafelerin, hırsların, dedikoduların, gafilliklerin, vehimlerin, burnunun doğrusuna gitmemin, yorgunlukların, ön yargıların, hırsların, mala makama düşkünlüğün, anarşi ve terörün, olayların yanlış yorumlanmasında büyük etkisi olduğu bilinmeli.
Yoksa gafil avlanmak kaçınılmazdır.