Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

İNSAN NASIL DEĞİŞİR?

Bir zamanlar iki samimi arkadaş varmış. Ortak noktaları da “ehliyetli ve liyakat sahibi insanların hak ettikleri yerlere gelmesi için çalışmak” imiş. Bunun için dernek bile kurmuşlar.

Aslında bu iş o kadar kolay değilmiş. Önlerine her seferinde büyük engeller çıkarmış. Bazen siyâset kesimi, bazen arkadaş çevreleri, bazen de bürokrasi, yollarına akla hayale gelmedik takozlar koyarmış.

Bir gün kafa kafaya verip düşünmüşler ve aralarında şöyle bir sözleşme yapmışlar…

Madem bu kadar zorluk çıkaran var. Önce bu engel çıkaranların yerlerini ele geçirmemiz lazım. İkimiz birden belki olmaz. Ama hiç olmazsa, birimizin bir yere baş olması için çalışalım…

Ayrıca bunlar aralarında şöyle bir şifre belirlemişler… Birbirlerinden bahsederken “O” diyecekler.

Bu idealle, gece gündüz demeden çalışmışlar; sonunda birisi önemli bir yere baş olmuş.

Artık sıra, karınca kararınca projelerini uygulamaya gelmiş.

Bir gün, baş olan arkadaşına diğeri, gerçekten işinin ehli olan birisini göndermiş. Ne de olsa engel çıkaracak birileri yok!

Gitmeden önce de kendisine şöyle bir tembihatta bulunmuş:

-Kim gönderdi derse, sadece “O” dersin. Bu yeter. Başka söze hacet yok. İşini olmuş bil…

Dediği gibi makama gider. Önce özlü bir şekilde kendisini tanıtır. Arkasından da yeteneklerinden ve tecrübesinden bahseder.

Baş olan kişi, takdirlerini ifade ettikten sonra, şöyle bir soru yöneltir:

-Senin başka kimin kimsen yok mu? Meselâ siyasetçiler, belli kanaat önderleri, ağalar, partiler ve zengin takımından birileri gibi… Onlar bir teflon etse yeter.

O da boynu bükük vaziyette, “yok” der.

Tek bildiği kişi vardır. O da “O”dur.

Bu sefer baş olan kişi şöyle bir açıklamada bulunur:

-Git, o seni gönderene selam söyle. Belli ki o, hala “O”. Ama ben, artık o eski “O” değilim!

Yorum Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir