Salonumuz olmadığı için, beden eğitimi derslerini bahçede yapardık. Bir gün hava yağışlı olduğu için, sınıftan dışarı çıkmadık.
Böyle zamanlarda beden eğitimi hocamız, ya bazı spor disiplinleri hakkında bilgi verir, ya da eski milli sporculardan bahsederdi.
Bu sefer ikisine de fırsat olmadı. Hoca sınıfa gelir gelmez, arka sıralarda oturan bir arkadaş, arkadaşlardan birinin, Karadeniz Koşusu’nda on birinci geldiğini söyledi…
Hoca, öyle bir sevindi ki, bilemezsiniz… İlk üçe giremese bile, kos koca bir koşuda, ön sıralarda yer almak, öyle kolay iş değildi…
Hemen arkadaşı ayağa kaldırdı… Tebrik etti… Ve arkasından defalarca, durup durup şu sözü söyledi:
Aferin yavrum!.. Aferin yavrum!.. Aferin yavrum!.. Aferin yavrum!..
Gerçekten sınıfça biz de sevinmiştik. Öyle ya, hem arkadaşımız bayağı öndeydi, hem de okulumuzun adı duyulmuştu… Kim bilir, belki de birinci ile arası bir iki adımdı… Kolay bir şey değildi, elbet…
Biz de sırayla başladık tebrik etmeye…
Daha hepimiz bitirmeden, haberi veren arkadaş, patlattı bombasını…
-Öğretmenim!.. Koşuda on bir kişi varmış!..
Tam bir şok havası esti, sınıfta. Hepimiz ne yapacağımızı şaşırmıştık…
Ne şakası diyorlardı?… İşte öyle…
Belki de bu tip şakalar, pek çok yerde, çeşitli şekillerde yapılmıştır. Ama bizimki böyleydi.