Bir zamanlar, sosyal ilişkileri de iyi olan bir kız öğrencim, bizim alanda “lisans üstü” çalışmalar yapmak istediğini söyledi.
Kendisine, neden bu alanı tercih ettiğini sordum. Gayet makul cevaplar verdi. Kararlıydı. Düşünmüş taşınmıştı. Sonra, neden olmasın, diye cevap verdim.
Lisans eğitiminin ilk yıllarlında, bilimsel bir çalışma gayreti içersine girmek, doğrusu, iyi bir tedbirdi. Gerçekten, tebrike şayan bir hareketti…
Hemen bazı tavsiyeler aldı. Başladı, bu doğrultuda çalışmaya. Kitaplar, makaleler derken, epeyce mesafe kat etti. Bir de, kafasında oluşan soruları, ara sıra gelip tartıştı.
Aradan iki yıl geçti. Çalışmalar uygun adımla devam ediyordu. Bu arada, bir de enstrüman (çalgı aleti) çalmayı öğrenmişti. Kabiliyeti olduktan sonra, bir eğitimcinin böyle yönlerinin olması da çok güzeldi.
Günlerden bir bahar günüydü. Tabiat uyanmıştı… Yapraklar, çiçekler, kuşlar… Mezuniyet günleri de iyice yaklaşmıştı…
Bu arada, -her ne tatiliyse- kısa bir tatil dönüşü, bizim genç araştırmacı, yine odama geldi. Ama neşeli bir vaziyette… Hem de nasıl!..
Onu hiç böyle görmemiştim!..
Hayırdır, inşallah!.. Onu bu kadar sevindiren ne olabilirdi!..
Hal hatır sormaya bile fırsat olmadan, birden ağzından şu cümle dökülüverd:
-Hocam!.. Allah dualarımı kabul etti!…
Durup durup, defalarca tekrar etti bunu…
Ne dilemişti de kabul olmuştu!.. Öyle kaptırmıştı ki kendisini…
Bir müddet sonra başladı anlatmaya:
Her genç kız gibi, onun hayalinde de evlenmek varmış… Haliyle evleneceği kişide, bu da bazı şartlar arıyormuş…
Önemli değilmiş, kimin nesi kimin fesi… Yalnız, olmamalıymış, en başta annesi!..
Epeyce talip olanlar olmuş şimdiye kadar… Şimdi, bir tane çıkmış… Tam aradığı gibi… Bu sevinmeyip de kimler sevinecekmiş!..
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Elbet, cevapsız kalmazdı dualar!.. Yeter ki etmesini bil… Onun için, hemen bir dua da ben ettim:
-Aklıma mukayyet ol, Ya Rabbi!..
Tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Sanki, bütün emeklerim boşa gitmişti…
İlerde kaynana olacak bir genç kızın, bir kaynanaya olan bu kini nerden geliyordu? Bu ayni zamanda, bir insanın kendisini de hedef almasısayılmaz mıydı?.. Yoksa kimi insanlar, farkında olmadan, psikolojik bir yamyamlığa doğru mu sürükleniyordu!..
Hâlbuki bu gençlere, ailenin öneminden o kadar çok bahsetmiştim ki… Hele de kayınvalide aleyhine yazılıp çizilenlerin, söylenen türkü ve şarkıların, çevrilen filmlerin, , aile yapımızı kökten nasıl dinamitlediğini, bir bir anlatmıştım… Kaktüslere “kaynana dili” diyen anlayışı, nasıl rezil rüsva ettiğimi, bir bilseniz!..
Heyhât!..
Yazı görmeden hazan görmek, işte buna denir!.. Kim ekmişti bu rüzgârı? Şimdi gel de, bu fırtınadan evleri koru!..