Bir gün, birden hareketlenir orman.
Belirlenir gündem, çıkarılır ferman:
Vermeden önemli bir zayiat,
Tekmil toplanmalı hayvanat!..
Değiştirmek için bütün aslı esası,
İhtiyaç olmuştur, yeni bir orman yasası…
Gerçi bir düzenleme vardır, eskiye göre…
Yalnız, bazıları tekelleşmiş göz göre göre!..
Kalkması için aradaki öçler,
Sırayla kullanılmalı güçler!..
Meselâ zehir, hep yılanda olmamalı…
Bu hakkı biraz da fareler kullanmalı!..
Herkesin duyması için birbirine sempati,
Önce kafalara yerleşmeli empati…
Derler ya, olma keser gibi hep bana hep bana.
Ol testere gibi, bir sana bir bana!..
Derken, söz açılır haktan hukuktan
Kulak kabartır tavşanlar uzaktan…
Kimisi yaş dermiş, kimisi kuru…
Kimisi bulanık dermiş, kimisi duru…
Kimisi savaş dermiş, kimisi barış…
Kimisinin ağzı açılırmış bir karış…
Kimi nar dermiş, kimisi kavak,
Kimi kar dermiş, kimisi kayak…
Hak ve hukuk konusunda,
Yeni bir karar çıkar sonunda:
Yıllardır, kurnazlıkla, azar azar,
Yenmiştir haklar; telafi edilmeli zarar!..
Akla gelen ne varsa, bir bir sayılır.
Kimisi, şu bizim olsun, diye bayılır…
Bazısı ithaldir, bazısı yerli…
Derler, hepsi birbirinden değerli…
Topunu birden koyarlar bir torbaya…
Biraz karıştırıp çevirirler çorbaya..
Yağma yok öyle, iş kura usulü…
Ya dikeni çekersin, ya da gülü…
Bakılmaz bunun öyle, üstüne altına.
Ne çıkarsa, küsmek yok bahtına!..
Baş tavşan alır, sırada yerini
Onun eli belirleyecektir türün kaderini…
“Uçma” çıkınca, keyfinden uçar…
Bir karış açılır ağzı, etrafa neşe saçar…
Önce bir aşağı bir yukarı zıplar…
Sonra gidip arkadaşlarını toplar…
Ne oldu, ne bittiyse, candan anlatır.
Herkesin kalbini heyecandan hoplatır!..
Etrafı titreten gür sedasıyla…
Başlar söze, bir kahraman edasıyla:
Dostlarım, arkadaşlarım!..
Yoldaşlarım, yandaşlarım!..
Beni sükûnetle dinlerseniz,
Neler anlatacağım, bir bilseniz…
Sıkı durun, aklınıza mukayyet olun!..
Kim bilir, belki daha başındayız yolun!..
Mücadelenin sonunda, vara vara,
Çektim hepimiz için, hayırlı bir kura!..
Ne köşkümüz vardı ne tahtımız..
Şimdi bizim de açıldı bahtımız!…
Sakın bunlar, gelmesin size şaka…
Bilelim kıymetini, basmayalım faka!..
Hani, uzun yıllar, ümitlenip durmuştuk…
Ne düşler görmüş, ne hayaller kurmuştuk!..
Bir ömür, kurttan köpekten kaçmak…
Tak etmişti canımıza, tak!..
İşlerimizin kalmaması için havada,
Yapacak çok şeyimiz var sırada.
Hava cıva gelmesin; bu bir zafer!..
Sevinmeli içimizdeki her nefer!..
Ele geçmez bir fırsat, kolay kolay!..
Onun için kutlanmalı, bu tarihi olay…
Yerine geldi kafamız, çözüldü bilmece…
Şenlik yapılmalı, kırk gün kırk gece!..
Herkese nasip olur sanma, böyle bir hak…
Almazsak, ahmak yerine koyarlar, ahmak!..
Eğlenirken herkes neşe içinde
Fırtınalar kopar bilge tavşanın içinde!..
Aklı almaz öyle derin işleri…
Hayra yormaz böyle düşleri!..
Çoğunluk olsa da razı,
Çıkar ortaya, basar itirazı:
Hayatta her şey basamak basamaktır…
Bunu bilmemek, eceline susamaktır!..
Ne yaptığımızdan olmadan emin,
Olmayacak duaya, denir mi hiç âmin?
Hak olarak verilse de bize bu “uçma”,
Biraz saçma geliyor bana, saçma!..
Bunun için, kol gerek kanat gerek…
Biraz tecrübe biraz sanat gerek…
Biz, ne suda yüzeriz, ne havada uçarız!..
Gördük mü düşmanı inimize kaçarız…
Hak diye bizi sokanlar havaya,
Koymak istiyorlar kızgın tavaya…
Sevinçten atsanız da bin takla…
Bu hak, asla uymaz bizim akla…
Her işte bir terazi, bir tartı vardır…
Herkesin farklı bir kimlik kartı vardır…
Uçmak için yaratılmamışız biz…
Hayvanız dedikse, o kadar da değiliz!..
Düşünmek gerek biraz derinden…
Derin eş inini, kurtulasın kederinden…
Herkesin gitse de bu iş hoşuna,
Biliniz ki emekler gidecek boşuna…
Fakat bu koca… kafile,
Gemi almış azıya; ne desen, nafile!..
Mahcup olmamak için ele güne,
Bir anda baş tavşan, düşer öne…
Arkasından hepsi girer sıraya…
Artık veda zamanı gelmiştir karaya…
Akıllarını (!) devşirerek başına,
Çıkarlar bir yarın başına!..
Önce çırpınmayla başlanır işe…
Herkes sevinçten olur dört köşe!..
Kimi kuyruk sallar kimi kulak
Kimi ayaklarıyla tepinir salak salak…
Uçmaya çalışırken aşağıdaki aptallar,
Fırsat kollar yukarıdaki kartallar…
Çalışmak yormuştur onları, bayağı…
Bu arada kayar, bir kaçının ayağı…
Tepeden birkaç yüz metre aşağı…
Uçup giderler baş aşağı!..
Asla dinlememişlerdi bir çift söz…
Şimdi ise, ne kafa kalmıştır ne de göz!..
Hareket dönüşmeden bir soy kırıma,
Derhal, el konulmalı duruma!..
Bilge tavşan, vahametin farkına varır…
Edemez, son bir kez daha uyarır:
Korkarım ki, başımıza gelen bu musibet…
Bize bir nasihat olur, nasihat!…
Bu nasıl akıl, nasıl bir karardır?
Nerden baksan, düpe düz intihardır!..
Aşağısı düşman, yukarısı düşman…
Neden değilsiniz hala pişman?
Gördünüz işte, uçamıyorsunuz!..
Birisi saldırsa, kaçamıyorsunuz!…
Şu birkaç aptalın misâli,
Anlatmakta düştüğümüz hâli!..
Aradan birisi söz alır, korkarak:
Anlaşıldı, bu yol çıkmaz sokak!..
Başlarına nasıl da bir çorap örmüşlerdi!..
Sanki derin bir rüya görmüşlerdi?
Derken, bir iki, bir iki…
Katılır bu fikre, en arkadaki!..
Fazla bakmadan sağa sola,
Koyulurlar hep birden yola…
Yem olmadan kuşa kurda!..
Nihayet kavuşurlar kutlu yurda…
Anlarlar ki, tavşandır onlar…
Kendi güçleriyle savaşandır onlar…
Yaratana yaparken şükrü…
Bilge tavşan da hak eder teşekkürü!..