Ben çocukken, babam yeni bir öküz almıştı. İlk günden, çok farklı bir hayvan olduğu belli idi. Bir kere, çok uslu görünürdü… Öyle ortalıkta, başka öküzlerle falan pek boynuzlaşmazdı. En dikkat çeken yanı, otlarken birden gözden kaybolmasıydı. Arar tarar, bulamazdık. Bir de bakmışız ki, bir müddet sonra geri dönmüş. Hem de karnını doyurmuş olarak…
Bir gün boğazına çok hassas bir zil taktık… Nereye gittiğini bilelim, diye… Bu da kâr etmedi. Hiç öttürmeden, çalılıkların arasından, gideceği yere yine gitti.
İn miydi, cin miydi?.. Yoksa kerâmet sahibi mi? Aklımız ermedi, gitti..
Bir gün yine aynı şeyi yaptı. Bu sefer, bir dedektif inceliği ile takibe aldık. Baktık ki, sezdirmeden, bir iki sağa sola baktıktan sonra, diğer hayvanların arasından ayrıldı. Hem de kaşla göz arasında. Biz de sessizce arkasından gittik..
Ekili bir tarlanın içersine girdi; hırsla yemeye başladı. Hiççaktırmadan. Kenardan yese belli olacak!.. Gözlerimize inanamadık…
O gün, bugün, hala düşünürüm!.. Basbayağı hortumculuktu yaptığı!..