Eğitim anlayışımız ve buna dayalı uygulamalarımız tam bir garabet… Ne doğru amaç belirlenmiş, ne buna uygun müfredat, ne metot, ne de bir ölçme- değerlendirme…
Tabiî ki öğretmen yetiştirme sistemimiz de bu düşüncenin başka bir kurbanı.
Söz buraya gelmişken, küçük bir misâl vermeme müsaade ediniz.
Bakınız, pedagoji ile ilgili dersleri almayanları ilk ve ortaöğretimde öğretmen yapmıyorlar. Gerçekten yerinde bir karar.
Ama üniversitelerde araştırma görevlisi (nihayetinde de öğretim görevlisi) olanlar için böyle bir şart koşulmuyor. Hatta bazen bu tip öğretim üyelerine, pedagojik formasyon dersleri bile verdiriliyor.
Bir keresinde, ömründe hiç okumadığı ve okutmadığı bir derse giren allı şanlı bir öğretim üyesine sormuştum…
-Nasıl yapıyorsunuz, bu işi?
Düşündü, taşındı… Derin bir nefes aldı… Ardından da pişkin bir vaziyette şöyle dedi:
-Bir şekilde yapıyoruz!
Gerçekten doğru bir laf etmişti.
Gerçi bunu kendi de el âlem de biliyordu.
Sormak lazım…
Böyle yapılan işlerden ne hayır gelir?
Sonra, bu tip eğitimden geçenler yarın hayatta işlerini nasıl yaparlar?
Her halde bir şekilde…
Sadece öğretmen meselemiz mi böyle? Elbette ki değil. Öğretmenle başlayan bu hastalık, bir şekilde, toplumun her kesimine sirayet etmektedir. Tedavisi de öyle kolay değil.
Şimdi biz de bunları “bir şekilde” dile getirmeye çalışıyoruz.
Ümit ederiz ki bir şekilde anlayan olur!