Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

KIZMA EĞİTİMİ

Kızma, insanın temel duygularından birisidir. Daha çok, insanın bir şeyden memnun olmaması ya da tehdit algılaması neticesinde oluşur.

Kızgınlığın temel sebebi, kişinin kendisini koruma içgüdüsüdür. Bu boyut hayvanlarda da vardır.

Kızgınlıkta bir kin ve intikam da söz konusudur. Onun için kızan insanın kanı hareketlenir, yüzleri ve gözleri kızarır, tansiyonu ve nabzı yükselir. Eğer kızılan taraf kendisinden daha güçlü olursa, bu sefer de kan içe çekilir ve korkudan yüzler sararır.

Kızgınlık aşırı boyutlara varırsa, kontrol elden gider, irade zayıflar ve düşmanca tavırlar sergilenir. Bağırıp çağırmalar, yumruk sıkmalar, el kol hareketleri ve meydan okumalar baş gösterir. Böyle durumlarda kızgın kişi empati yapma yeteneğini kaybeder ve başkalarına zarar verme noktasına gelir.

Bilindiği gibi narsist kişiliğe sahip olanların kendilerine güvenleri azdır. Bu yüzden aşırı övgülerle beslenirler. Bu da onların kendilerini aşırı beğenmelerine yol açar.  Artık her şeyin en iyisini o yapar; başka büyük yoktur (!)

İşte bu yüzden bu tipler, en küçük bir eleştiriyi bile tehdit olarak algılar ve en üst düzeyde tepki gösterirler. Artık önlerine kim çıkarsa çıksın, hiçbir önemi ve değeri yoktur.

Kızgınlık ve öfke” meselesiyle pek çok ilmî disiplin ilgilenmektedir. Psikoloji, tıp, din, felsefe ve ahlâk bunların başında gelir.

Kur’an Hz. Musa’nın kızgınlığından bahseder. Çünkü Allah’ın pek çok nimetine mazhar olmuş olan İsrail oğulları, yanlarından kısa bir müddet ayrılınca, altından yapılmış buzağıya tapmışlardı.[1]

Yine Hz. Yunus, kendi toplumuna söz geçiremeyince, bir ara ümitsizliğe kapılıp kızmıştı. Sonunda ise kendini balığın karnında buldu. Orada hatasını anlayıp Allah’a yürekten yalvarıp kurtulmuştur.[2]

Öfke insanın kontrolden çıkmasına yol açar. Bunun için olsa gerek, öfkesini yutanları Allah över.[3]

Hz. Peygamber de kendisinden tavsiye talebinde bulunan kişiye, kızgınlığını kontrol etmesi anlamında, “Kızma!” demiştir.[4] Aynı şekilde, gerçek pehlivanın herkesin sırtını yere getiren değil; kızgınlık anında nefsini kontrol altına alan kişi olduğuna dikkat çekmiştir.[5]

Ayrıca Hz. Peygamber, bir beşer (insan) olarak kendisinin de kızdığını ifade etmiştir.[6]

Yine Hz. Peygamber öfke durumunda ne yapılacağına dair şu tavsiyelerde de bulunmuştur. Meselâ ayakta ise oturması,[7] abdest alması[8] ve susması bunlardan bir kaçıdır.[9]

Kızma konusuna ahlâk kitaplarında geniş yer verilmiştir. Çünkü ta eski çağlardan beri dört temel erdemden (faziletlerden) birisi kahramanlık, yani şecaattir.[10] Bu erdem, kızgınlık (gazab) duygusunun dengeli, yani i’tidalli olarak eğitilmesiyle oluşmaktadır.[11]

Peki, insanlar hiç mi kızmamalı? Kesinlikle, hayır… Mutlaka kızması gerektiği yerde kızmalı. Yoksa zulümlere, haksızlıklara ve kötülüklere nasıl karşı çıkılacak?

Ne var ki bazı insanların kızma duyguları çok zayıftır. Bunlar için, “Dünya yansa bir kalbur samanı yanmaz! tabiri kullanılmaktadır. Bunlardan ne köy olur, ne kasaba…

Kızma konusunda küçük yaştan itibaren çocuklara “kızma eğitimi” verilmeli. Bunun için de başta “kar-zarar hesabı” yaptırılmalı.

Yine öfke ile kalkanların zararla oturacağı, keskin sirkenin küpüne zarar vereceği çeşitli vesilelerle anlatılmalı.[12]

Meselâ, içine küçük bir çöp gittiği için, kızarak yiyeceğini çöpe döken bir çocuğun aç kalışı çeşitli şekillerde dile getirilebilir.

Yani çocuklar, küstüğü dağın odununu yakmayan bir kişilik geliştirmemeli.

Bunun anlamı şudur:

İnsan küçük bir şeye kızıp daha büyük zararlara yol açan davranışlardan şiddetle kaçınmalı. Yoksa telafisi zor olur.

Bir zamanlar, bir öğrencim anlatmıştıBabası doktormuş. Ama bir gün bahçedeki otlara öyle kızmış ki. Hemen bir çare olarak ziraatçıdan ilaç alıp üstüne sıkmış. Fakat tam bu esnada kendisi de etkilenip bayılmış. Neticesi hiç de iyi olmamış.  Doktorlar uğraşsa da kurtaramamışlar!

Yine birisini tanırım… Bir karga, bahçesindeki bir kaysıya musallat olmuş. Her sabah erkenden gelip daha olgunlaşmamış meyvelerin çekirdeklerini yiyip bitiriyormuş.

Bir gün böyle, iki gün böyle. Artık canına tak demiş. Bir gün eline tüfeği alıp hırsla tetiğe basmış. Hedef on iki… Ama daha sonra, yaraladığı ağaç da kökünden kurumuş.

Anız yakmak yüzünden bağı bahçeyi yakanlar da hiç az değildir.

Sadece bunlar mı?

Bazı Müslümanların dine uymayan hareketlerine kızıp “Ben Müslüman değilim” diyen pek çok kişiye rastlamışızdır. Sırf bu yüzden “ateist=dinsiz” olduğunu söyleyenler bile var.

Bu noktada işin özü şu olsa gerek…

Pireye kızıp yorgan yakmamak

Yoksa üşütmek an meselesidir!

 

 

 

 

[1] Bak. Kur’an, Araf, 7/150-154; Taha, 20/86.

[2] Bak. Kur’an, Enbiya, 21/87.

[3] Bak. Kur’an, Ali İmran, 3/134.

[4] Buhari, Edeb, 26; Tirmizi, Bir, 73.

[5] Buhari, Edeb, 102; Müslim, Bir, 106-108; Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 12; Ahmed b. Hanbel, c, 1, s, 382.

[6] Müslim, Bir, 95.

[7] Ahmed b. Hanbel, c, 5, s, 152;

[8]Ahmed b. Hanbel,  c, 4, s, 226.

[9] Ahmed b. Hanbel, c, 1, s, 283.

[10] Dört temel fazîlet (erdem) şunlardır: Akıl duygusunun (kuvvetinin) i’tidali hikmet,  şehvet duygusunun i’tidali iffet, gazab (kızgınlık) duygusunun i’tidali şecaat,  hepsinin karması ise adâlettir. Erdemli toplum öncelikle, bu dört duygunun eğitilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Aristo (M.Ö. 384-322) sırf bunun için “Nikomakhos’a Ahlâk” kitabını yazmıştır. Ayrıca Aristo, insanların bu temel fazîletler (erdemler) esasına göre eğitilmeleri halinde demokrasinin insana yaraşır bir idare sistemi olduğunu; aksi takdirde, tamamen cahiller idaresine dönüşeceğini söyler. Demek ister ki demokrasi, idare meselesinden önce bir eğitim ve ahlâk meselesidir.

[11] Kızgınlık duygusu, bazı din ve tarikatların kendi müntesiplerini (bağlılarını) değerlendirmede bir ölçü olarak kullanılmaktadır. Nitekim bazı kitaplarda şu tip tasvirlere yer verilir: Önce “Şeriat, tarikat ve hakikat” diye bir sıralama yapılır. Bunları temsil eden üç kişi yan yana oturtulur. Birincisine bir tokat atılır. O da kalkar karşılığını verir. İkincisine atılınca, kalkıp sadece kimin vurduğuna bakar. Üçüncüsü ise başını kaldırmaz bile… Çünkü her şey Allah’tandır…

Bu duruma göre en üstün insan modeli olarak da hakikat ehli gösterilmektedir.

Maalesef bu anlayış, İslâm dünyasının din anlayışını mahvetmiştir. Hala, kendisini akıllı ve bilgili gören çevrelerde bu safsata, ortaya konan bir sürü saçma sapan delillerle savunulmaya çalışılmaktadır. İşin en vahim tarafı da bu olsa gerek.

 

[12] Bu konuda hikâyeler ve romanlar yazılmalı, çizgi filimler hazırlanmalı, resimler çizilmeli ve heykeller yapılmalı. Ama bunun için, bu işin uzmanlarını yetiştirmek şarttır. Ama bu, yatırım yapmak ve değer vermekle olur. İyi bilinmeli ki marifet iltifata tabidir.

1 Comment

  1. Abdusselam

    Kızgınlığı telafinin çaresini de ayrıntılı yazsaydınız daha güzel olurdu

    Reply

Yorum Yazınız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir