Şayet olmuş olsaydı bir imkân,
Bir dilekte bulunurdum Mevlâ’dan…
Önce, dünyamı ilim irfanla donatsın.
Sonra da bir ömür mazide yaşatsın!..
Anlamak için hakkıyla günümüzü,
Bilmek gerek önce dünümüzü.
Belki dünyasına çekilmeden perde,
Âkif’le de buluşurduk bir yerde…
Söz açılırken bir yandan, candan, canândan,
Tahlil ederdik, ümmetin ayrılışını Furkân’dan…
Derken, kesilmiş ümitler, yıkılmış türbeler,
Kim bilir, neler girerdi gündeme, daha neler…
Sen ben derken, gitti, Asya, Avrupa, Afrika, derdi…
Hepsinin sebebi baştan sona tefrika, derdi…
Birlikte çıkardık bulutlara, birlikte ağlardık…
Birlikte sel olur, birlikte çağlardık!..
Neden korkuyordu, niçin atmıştı beti benzi?
Atıklarla mı dolmuştu yoksa vahdet denizi!..
Derdim ki, “Nedir seni üzen, Ey Üstat!”
Yüklenmişsin dertleri kat be kat!..
Sarmış dünyanı, bitmez tükenmez bir çile?
Bu gidişle, nasıl varacaksın menzile?
“Veda Hutbesi” ile kurmak için gönül bağını,
Bir ömür bekleyip durdun, Arafat Dağı’nı…
Oralarda yürümek, koşmak istedin..
Vecde gelip yazmak ve coşmak istedin…
Belki derinden kalbin ürperecekti.
Nebi’nin hatırası sana ilhâm verecekti.
Arada olunca kızgın çöller, sarp dağlar…
Galiba koptu gönlündeki bağlar!..
Keşke hayalen, dibine kursaydın otağı.
Seyretmek için o kutsal dağı…
Olsaydık birbirimize arkadaş,
Aşardık, demeden dağ taş…
Yaratana arz ederek halimizi,
Zorlardık biraz hayâlimizi.
Birlikte zaman içinde yol alırdık…
İlim için, Çin’de biraz mola verirdik…
Fakat tam dolaşmak isterken asârı.
Senin pusula gösterdi birden Mısır’ı
Derman olur diye derdimize,
Aktarmak istedin, Kur’an’ı dilimize…
Bakmadan dünya saltanatına,
Girmiştin kutsal bir yükün altına!..
Bahardı, yazdı derken, varmıştın güze…
Müsveddeleri de çekmiştin temize…
Tam oldu, derken bu kutlu iş,
Tersine döndü birden gidiş!..
Bilmem ki kafanı neye taktın.
Yoksa, pireye kızıp yorgan mı yaktın?
Boşa gitti, bunca ümit, bunca emek…
İçimden geçmiyor değil, bir şeyler demek!..
Sen çekilip gidince aradan,
Öyle akıllılar çıktı ki şuradan buradan!..
Ne dil bilirler, ne hatır tanırlar…
Elifi görseler mertek sanırlar!..
Sen hesap eder, hesap sorardın…
Meselelere, kafa yorardın
Hem Garbı hem Şarkı bilirdin,
İlimi, sanatı takdir ederdin…
Vardı dilinde talâkat, gönlünde sadâkat,
Yüklenmiştin dağları aşacak takat…
Ağrımasın karnım diye, çiğ yemezdin…
“Asrın idrâki” der, başka bir şey demezdin.
Yardım gelmezdi elbet, Ay’dan Merih’ten…
İbret almalıydık, öncelikle tarihten…
Etrafı sarsa da bir sürü it,
Düştüğü yerden kalkmalıydı yiğit!..
“Kahbe” dedin diye medeniyete,
Nerdeyse mahkûm olacaktın esarete…
Seni haklı çıkarmak için yedi iklim…
Doğruyor insanlığı şimdi dilim dilim!..
Sarsa da cihanı bunca belâ…
Akıllar başlara gelmiyor hala!..
Hele yok mu şu İslâm yurdu!..
Olmuş her biri, birbirinin kurdu…
Yoksulluk ve yolsuzluk, olsa da diz boyu,
İrticayı (!) sorumlu tutmaktır bunların huyu…
Fikirler yine yukardan iniyor…
Güçlü zayıfın tepesine biniyor!..
Diyordun ki, Batı’nın sadece ilmi…
Şimdiki gelenler de, baştan sona filmi!..
Sonuçları, yine sebep diye görüyorlar…
Saçmalıkları edep diye görüyorlar!..
Hurâfe yine başlarda baş tâcı.
Tıpkı kanser gibi, yok ilacı!…
Kanıyor yine hasta adamın yarası.
İlaç almaya yok yine beş parası!..
Baştan sona perişan yetimin dulun hali,
Bilmem ki kimin boynunda bunların vebali!..
Bu aymazlıklara, şimdi olsan, kızardın…
Kim bilir, neler söyler, neler yazardın!..
Öyle inanıyorum ki, yiğit oğlu yiğit…
Atar ye’si, kesmez Allah’tan ümit!..